Skip to content

Latest commit

 

History

History
266 lines (211 loc) · 9.95 KB

89_Henuz_Vakit_Varken_Gulum_Nazim_Hikmet.md

File metadata and controls

266 lines (211 loc) · 9.95 KB

Henüz Vakit Varken Gülüm - Nâzım Hikmet

112 Sayfa

24.09.2021


Henüz-Vakit-Varken-Gülüm -Nâzım-Hikmet


(Tanıtım Bülteninden - Yapı Kredi Yayınları)

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter Rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdama
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli
incecikten bir yağmurla karışarak.

...
Bu kitap, hem Türk şiirinde büyük bir çığır açmış, hem de modern dünya şiirinde Türkçeye yer açmış bu büyük şairle tanışmak için güzel bir buluşma yeri olması umuduyla hazırlandı.


[Piraye için yazılmış şiirler: SAAT 21-22 ŞİİRLERİ'nden]

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti....
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken... (s.46-47)


24 EYLÜL 1945

En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk :
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.


Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum. (s.56)


[RUBAİLER'den]

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin
gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile.

Öptü beni :"-- Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır," dedi.
"Bu itir senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır," - dedi.
"Ister gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
"körler onları görmese de, yıldızlar vardır," - dedi... (s.57)


YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından. (s.62)
1947


Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gib yaşanacak... (s.63)


YİNE SANA DAİR

Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı, sende, ben, imkânsızlığı seviyorum.

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum,
fakat aslâ ümitsizliği değil... (s.66)
[1948]


"Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar. (s.79)


MAVİ LİMAN

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...(s.86)

Balçik, 1 Temmuz 1957


Çocuklar koşuyor avluda,
avluda koşuyor çocuklar.
İhtiyar bir kadın geçiyor sokaktan,
sokaktan ihtiyar bir kadın geçiyor,
geçiyor sokaktan ihtiyar bir kadın. (s.90)


HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter Rıhtımı'nda dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli
incecikten bir yağmurla karışarak.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan, henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
islak salkımsöğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da islıkla bir şeyler çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.

Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvr
aydınlanmış ışıldaklarla
aydınlanmış bizim için
billûr sarayımız..

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selâmlayalım, gülüm,
geçen sarı kamaralı şat'ı selâmlayalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın... (s.95-96)

13 Mayıs 1958, Paris



Kitaptan Alıntılar ;

  • "Sende çıkar göğsünün kafesinden yüreğini;
    şu güneşten düşen ateşe fırlat
    yüreğini yüreklerimizin yanına at!" (s.12)
  • "Yüreklerin kulakları sağır...
    Hava kurşun gibi ağır..." (s.22)
  • "Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..." (s.23)
  • "Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.." (s.28)
  • "Kadın sustu.
    SARILDILAR
    Bir kitap düştü yere...
    Kapandı bir pencere...
    AYRILDILAR..." (s.29)
  • "Yalnız unutma bir şeyi:
    yorulur da
    ayağın kayarsa eğer
    seni herkesten önce ben taşlarım!" (s.32)
  • "En fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlılarda ölüm acısı." (s.33)
  • "Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli!" (s.34)
  • "O şimdi ne yapıyor
    şu anda, şimdi, şimdi?" (s.48)
  • "Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
    Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
    taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire..." (s.55)
  • "fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
    belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu." (s.63)
  • "bir de ekmeği
    son lokmasına dek yemeyi
    bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman." (s.68)
  • "Bir de kim bilir
    sevdiğin kadın seni sevmez olur." (s.68)
  • "Ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü." (s.77)
  • "En iyisi ağaçlar,
    ağaçlar anılardan uzun yaşar...
    Git orda en yaşlı kestanenin altına otur bir gün.
    Her şeyi unut,
    ayrılığımızı bile,
    sade beni düşün..." (s.85)
  • "Bu sarı sıcaklarda seni düşünüyorum
    bu sarı sıcaklarda bir otel odasında seni düşünüp
    yalnızlığımı soyunuyorum
    biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı." (s.100)
  • "...kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin." (s.103)